Büyüdüğümüz Ev (‘i geride bırakmak) ⎮(Leaving)The House Where we Grew Up

Büyüdüğümüz Ev (‘i geride bırakmak)

19.11 – 17.12.2022 Mainetti Köşkü, Bornova

Çocukluğumuzun geçtiği odaya geri dönüp uykuya dalsaydık neler açığa çıkardı? Büyüdüğümüz Ev (‘i geride bırakmak) başlığını taşıyan sergi, uyuma, rüya görme ve bilinçdışına ulaşma hâlleri üzerinden kendimiz ve içine doğduğumuz dünya hakkında bildiklerimiz ve henüz karşılaşmadıklarımız için buluşma alanı yaratma amacı taşıyor. Gözde Mimiko Türkkan, Deniz Gül, Monica Papi, Volkan Aslan ve Tolga Balcı’nın çalışmalarını bir araya getiren sergi “derinliklerine in, bat”* cümlesini dinleyici kulaklara öteye varma gayesiyle fısıldıyor. SAHA Derneği’nin bağımsız sanat inisiyatiflerinin sürdürülebilirliğine yönelik fonu ve BAYETAV Sanat’ın mekân desteğiyle gerçekleşen sergi, Bornova’da yer alan Mainetti Köşkü’nün odalarına yayılıyor.

Büyüdüğümüz Ev (‘i geride bırakmak), zamanın doğrusal olmadığı bir düzende hikâyeyi sıraya sokan algımızın ulaşabileceği derinlikleri merak eder. Bunu kavrama yolunda Mircea Eliade’nin evrenin imgesi olarak tanımladığı ev** metaforundan yararlanır. Terk ettiğimiz ev, geride bıraktığımız dünyanın kaydıdır. Fakat kaydedilen verinin görünürlüğü gündüz gözüyle mümkün olmayabilir. Burada devreye bilinçdışı ve bu derinliklere inmek için ilk akla gelen rüyalar girer. C. G. Jung çocuk rüyaları üzerine düzenlediği seminerlerin birinde, katılımcılardan hayatlarında gördükleri ilk rüyayı hatırlamaları için hafızalarını zorlamalarını ister.*** Kişiliğin göz hizasından uzak yerlerinden gelen çocukluk erken dönem rüyaları Jung’a göre büyük önem taşır. Tolga Balcı’nın Cephe Kavakları isimli ses yerleştirmesi, sanatçının kendi oğlunun ses kayıtları üzerinden şekillenir. Elvan’ın hâyâli arkadaşları ve düşsel mekânları, uyuyan gece yarısının söyleyebileceklerini dile getirir. Sınır sayılan, hiçbir zaman sahip olmadığı kabından çıkarıldığında şeylerin birbirine bağlanış şekilleri belirginleşir. Kendi çocukluğuna dair sahip olamadığı kayıtların yerine kendisine en yakın kişi olarak tanımladığı oğlunun düşlerini koyan Balcı, saklanmanın seçenek olmadığı gecede kendisiyle karşılaşır.

Gözde Mimiko Türkkan Innergy / Watery Incantations isimli çalışmasında, uykuya dalmadan hemen önce anlatılan masalların izinden gider. Bu masalın olağanüstü karakteri sudur. Suyun hikâyesi izleyiciyi bilincin derinliklerini sorgulamaya iter. Türkkan’ın anlatımında su, kadim bilgilerin taşıyıcısıdır. Batıp yok olan medeniyetler, varoluştan günümüze seyrine devam edenler ve somut varlıklarıyla henüz görünür olmayan her şey onun içindedir. Jung’un rüya analizlerinden birinde denizi bilinçdışı, kıyıya vuran dalgaları ise bilinçdışından bilince akış olarak algılayan bir karakter vardır. Bu kişi dalgalarda yüzmeye çalışanların sürükleneceğini, suya dalanların ise rahatlıkla ilerleyebileceğini söyler.**** Aynı kişi rüyalarının birinde ayaklarının altındaki zemini dalgaların götüreceğinden korkarken başka bir rüyasında kendini dalgaların arasına bırakır. Okyanusun çok küçük bir parçası olan benliğimiz de tıpkı onun gibi değişken ve sürekli akış hâlindedir. Peki suyun kendini bilmesi gibi, akıp gidene teslim olduğumuzda kendimizi öylece bilebilir miyiz?

Deniz Gül’ün Altın Toz isimli video çalışmasının zaman dilimi gün batımına aittir. Bu çalışmada bir ekskavatör gelip toprağı olduğu yerden kaldırırken karşısında öylece duran bir adam vardır. Görüş açısını yitirmeye razı gelip toz bulutunun içinde olup biteni izlemek, yere köklenirken gökle temasa geçmek mümkün müdür? Yoksa her şeyin alt üst olmasına izin vermek kayıtsızlık mıdır? Altın Toz evlerin, kimi zaman insanların yok olup yerine yeni yaşam biçimlerinin inşa edildiği düzenin ve her geçen gün daha çok yıkıma maruz kalan şehrin unutmaya dayalı yanından doğar. Çalışmanın İngilizce ismi Stardust’tan ilhamla yola çıkıldığında yıldız tozları hakkında düşünmeye başlarız. Yayılan altın rengi tozlar, bir zamanlar yıldız olan bir cismin ölürken yaydığı parçalar ve onunla ortak kaderi paylaşan diğer ölü yıldızların tozlarıyla uzayda süzülmesini andırır. Yıldızlar birbirinden farklı şekilde ölür. Bazı yıldızlar ölürken arkasında beyaz cüce bırakır. Bazıları ise diğer yıldız parçalarıyla birleşerek başka oluşumlara dönüşür. Bazısının yaşamı ise kendi içine çökerek son bulur ve bu durum bazen kara delikleri oluşturur. Stephen Hawking Kara Delikler ve Bebek Evrenler kitabında kara delikten çıkan şeylerin sanal zamandaki tarihlerinin sürdüğünü anlatırken atlanmaması gereken ayrıntı, kara delikten çıkan şeyin, içine düşenden her zaman farklı olacağıdır.***** Yaşamın derinliklerine tanık olmak, orada kaybolmaya kendini bırakmak, kişinin kendisiyle ve kendinin ötesinde nelerin kalacağına dair verilen kararın ön koşulu olabilir mi?

Jung, sahip olduğu iki ana karakter arasında kendisini seçim yapmaya zorlarken rüyaları ona rehberlik etmiştir. Yaşadığı bu arada kalma durumunu tanımlarken kişiliklerinden ilkini ışığı tutan diğerini ise onu****** gölge gibi takip eden olarak varsaymıştır. Gölge karakterin melankolisinden kurtulmak istediği yılların ardından mânâ kişilik ile tanışan Jung, anlamın geliş şekillerini sorgulamıştır. “Bitkiler gibi insanlar da büyür; kimi aydınlıkta, kimi de gölgede. Pek çokları ışığa değil, gölgelere gerek duyar.”******* Başlarda onu korkutan görüntü ve düşüncelerin kolektif bilinçdışından gelen parçalar olduğuna ilerleyen yıllarda kanaat getirmiştir. Jung’un bilinçdışıyla ilk karşılaşmasını yaşadığı yıllardaki tedirginliği, düşünme biçiminin şekillenmesinde büyük önem taşıyan Böyle Buyurdu Zerdüşt’teki Aynalı Çocuk hikâyesini anımsatır. Zerdüşt insanlardan uzaklaşıp mağarasında yalnızlığa çekildiği bir dönemde, güneş doğmadan hemen önceki karanlıkta, rüyasından korkuyla uyanır. Rüyasında altı üstü elinde ayna tutan bir çocuk görmesine rağmen neden bu kadar korktuğunu kalbine sorar.******** Monica Papi, Anapnoi başlığı altında Gerhard Rühm’ün Nefes Şiiri çalışmasına nazire olarak performatif bir video çalışması üretir. Papi’nin nefes alıp verişin harekete geçirdiklerini, boşluk kavramını devre dışı tutarak tanımladığı bu çalışmada elinde aynasıyla gezinen bir karakter vardır. Bu ayna görüntüleri yansıtmanın yanı sıra güneşin gökyüzünden eşliğiyle, karşılaştığı zemin üzerine gölge düşürür. Yansıyan ve gölgenin birbirine eş olmayışı gibi, bir solukla içeri alınan ve dışarı bırakılan şey birbirinden farklıdır. Fakat derinliklere inildiğinde zıtlıkları etrafa yayan tek bir kanal vardır.

Akışın daim olduğu değişken düzende yeniden doğuşun mümkün olduğu çeşitli yollar vardır. Jung’un dört arketipi içinde yer bulan yeni doğuşun yollarından biri “bireysel yaşam süreci içinde yeniden doğmaktır.”********* Bu tür bir doğum kişinin dönüşümüyle gerçekleşir. Jung, böyle bir dönüşümün kişinin bir mağaraya ya da karanlığa girmesiyle gerçekleşeceğini düşünür. Zerdüşt’ün batışı da böyle bir on yıl sonunda gerçekleşir. Güneşe özenen Zerdüşt onun gibi derinliklere batmaya karar verdiğinde, dağdaki yalnızlığını bırakıp insanlara ulaşmak üzere yola çıkar. Ormanda karşılaştığı yaşlı adam onu bu kez on yıl önceki hâlinden farklı şekilde görür. “O zamanlar küllerini taşırdın dağlara: şimdi de ateşini mi taşıyorsun vadilere? Değişmiş Zerdüşt, çocuk olmuş Zerdüşt, uyanmış Zerdüşt: şimdi ne arıyorsun uyuyanların yanında?”********** Volkan Aslan’ın “Lovebirds” ve “Serenity” isimli videoları da ateş metaforunu merkezine alırken sergideki son çalışmaları oluşturur. Videodaki porselen bibloların sakince yanıp yok olmayışı, büyülü ateş karşısında dayanıklı bir şekilde durup aydınlanmanın ön koşulunu sağlayan ruhları anımsatır. Yeni yaşamın gerçekleşebilmesi için derinliklerin ve yüzeyin iç içe geçtiği bu yerde “derinliklerin güneşi ışıldar”.***********

Deniz seviyesinin altındakiler ve üstündekiler görüş alanına girdiğinde geceye doğan siyah güneş, karanlığı karanlıkla yıkadığında orada olanlar ateşin dönüştüreceğini, rüzgârın getireceğini, toprağın gizlediğini, denizin derinliğini ve tinin söyleyeceklerini ortaya çıkarır. Büyüdüğümüz Ev (‘i geride bırakmak), rüzgâra karşı yürümek yerine onunla birlikte yol almayı tecrübe etme yolunda derin gece yarısının söyleyeceklerine duyuları açmayı öğütler.

1 C. G. Jung, Kırmızı Kitap, Çev. Okhan Gündüz, Kaknüs Yayınları, 2016, İstanbul, s. 131.
2 Mircea Eliade, Okültizm, Büyücülük ve Kültürel Modalar, Çev. Cem Soydemir, Doğu Batı Yayınları, 2022, 3 Ankara, s. 41. 3 C. G. Jung, Çocuk Rüyaları, Çev. Canberk Şeref, Pinhan Yayıncılık, 2022, İstanbul, s. 13.

4 C. G. Jung, Rüya Analizleri, Çev. Adem Beyaz, Pinhan Yayıncılık, 2021, İstanbul, s. 191.

5 Stephen Hawking, Kara Delikler ve Bebek Evrenler, Çev. Nezihe Bahar, Alfa Bilim, 2018, İstanbul, s. 110.

6 a.g.e., s. 6.
7 a.g.e., s. 98.
8 Friedrich Nietzsche, Böyle Söyledi Zerdüşt, Çev. Mustafa Tüzel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2005, İstanbul, s. 93.

9 C. G. Jung, Dört Arketip, Çev. Zehra Aksu Yılmazer, Metis Yayınları, 2017, İstanbul, s. 48. 

10 a.g.e., s. 12
11 a.g.e., s. 126

//

(Leaving) The House Where We Grew Up

19.11 – 17.12.2022 Mainetti Mansion, Bornova

What would it reveal if we went back to the room where we spent our childhood and fell asleep? The exhibition titled (Leaving) The House Where We Grew Up aims to create a meeting space for what we know about ourselves and the world we were born into, and what we have not yet encountered, through the states of sleeping, dreaming and reaching the unconscious. The exhibition, which brings together the works of Gözde Mimiko Türkkan, Deniz Gül, Monica Papi, Volkan Aslan and Tolga Balcı, whispers the sentence “go deep, sink”* to the listeners’ ears with the aim of reaching beyond. The exhibition, realized with the support of SAHA Association’s fund for the sustainability of independent art initiatives and BAYETAV Art’s spatial support, extends to the rooms of Mainetti Mansion in Bornova.

(Leaving) The House Where We Grew Up wonders about the depths our perception can reach, lining up the story in a non-linear order of time. To grasp this, it uses the metaphor of the house**, which Mircea Eliade defines as the image of the universe. The house we leave is the record of the world we have left behind. However, the recorded data may not be visible in daylight. At this point, the unconscious and dreams, which are the first to come to mind to go down into these depths, come into play. In one of his seminars on children’s dreams, C. G. Jung asked the participants to force their memories to recall the first dream they had in their lives.*** Early childhood dreams, which come from places of personality far from eye level, are of great importance according to Jung. Tolga Balcı’s sound installation The Facade Poplar is shaped through the voice recordings of the artist’s own son. Elvan’s imaginary friends and utopian places express what the sleeping midnight could say. When the things are taken out of their containers, which they never had and accepted as boundaries, the way things are connected to each other becomes clear. Balcı, who replaces the records he does not have of his own childhood with the dreams of his son, whom he describes as the person closest to him, meets himself on the night when hiding is not an option.

In her work titled Innergy / Watery Incantations, Gözde Mimiko Türkkan traces the fairy tales told just before falling asleep. The extraordinary character of this tale is the water. The story of the water pushes the viewer to question the depths of consciousness. In Türkkan’s narrative, water is the carrier of ancient knowledge. The civilizations that sank and disappeared, those that continue their journey from existence to the present day, and everything that is not yet visible with their concrete existence are inside the water. In one of Jung’s dream analyses, there is a character who perceives the sea as the unconscious and the waves that hit the shore as a flow from the unconscious to consciousness. This person says that those who try to swim in the waves will be dragged, while those who dive into the water can easily move forward.**** In one of his dreams, the same person fears that the waves will take the ground under his feet, while in another dream he leaves himself among the waves. Our self, which is a very small part of the ocean, is changeable and in a constant state of flux, just like the ocean. But, just like water knows itself, can we simply know ourselves when we surrender to the flow?

The time frame of Deniz Gül’s video work titled Stardust belongs to the sunset. In this work, as an excavator comes and lifts the soil from where it is, there is a man standing still right in front of it. Is it possible to watch among the dust what is happening, consenting to losing the angle of sight and come into contact with the sky while rooting on the ground? Or does it mean to be indifference to let everything fall apart? Stardust arises from the oblivion side of the order in which houses, sometimes people are destroyed and new lifestyles are built, and the city, which is exposed to more and more destruction every day. The gold-colored dust spreading around resembles the floating in space of pieces that a once-stellar body spreads out as it dies and of the dust of other dead stars that share a common fate with it. Stars die in different ways from each other. Some stars leave behind a white dwarf as they die. Some merge with other pieces of stars and turn into other formations. The life of some ends by collapsing into itself, which sometimes creates black holes. While Stephen Hawking explains in his book Black Holes and Baby Universes that the things that come out of a black hole continue to date in virtual time, the detail that should not be overlooked is that what comes out of a black hole will always be different from what falls into it.***** Can witnessing the depths of life, letting oneself be lost there, be the precondition for the decision about what remains with oneself and beyond oneself?

Jung’s dreams guided him as he forced himself to choose between the two main characters that he had. While describing the in-between situation, he assumed the first of his personalities as holding the light and the other as following him like a shadow.****** Jung, who met the mana personality after years of trying to get rid of the shadow character’s melancholy, questioned the way the meaning came into existence. “People grow as well, like plants; some in the light, some in the shade. Many need shadows, not the light.”******* He came to the conclusion in the following years that the images and thoughts that frightened him at first were parts of the collective unconscious. Jung’s uneasiness in the years of his first encounter with the unconscious is reminiscent of the story of the Child with the Mirror in Thus Spoke Zarathustra, which is of great importance in shaping his way of thinking. At a time when Zarathustra retreated to solitude in his cave distancing himself from people, he woke up in fear from his dream in the darkness just before sunrise. He asked his heart why he was so afraid, though he just saw a child holding a mirror in his hand in his dream.******** Monica Papi produces a performative video work, Anapnoi, in reply to Gerhard Rühm’s Breath Poetry. In this work, in which Papi defines the activations of breathing by disabling the concept of emptiness, there is a character who walks around with his mirror in his hand. In addition to reflecting images, this mirror also casts shadows on the ground it encounters, accompanied by the sun from the sky. Just as the reflected and the shadow are not identical, what is taken in and what is let out with a breath is different. However, when one goes down to the depths, there is only one channel that spreads the contrasts around.

There are various ways in which rebirth is possible in the variable order where the flow is constant. One of the ways of the new-birth that finds its place in Jung’s four archetypes is “to be reborn in the process of individual life time.”********* This type of birth occurs through the transformation of the person. Jung thinks that such a transformation will take place when a person enters a cave or darkness. The sinking of Zarathustra took place at the end of such a decade. When Zarathustra, aspiring to the sun, decided to sink into the depths, he left his solitude on the mountain and set out to reach people. The old man he met in the forest saw him differently this time than he did ten years ago. “Then, you carried your ashes to the mountains: now, you carry your fire to the valleys? Zarathustra changed, Zarathustra became a child, Zarathustra awakened: what are you looking for now beside the sleepers?”********** Volkan Aslan’s videos “Lovebirds” and “Serenity” also center on the metaphor of fire and are the last works in the exhibition. The fact that the porcelain figuriens in the video burn calmly but do not disappear is reminiscent of the spirits that stand resiliently in the face of magical fire and provide the prerequisite for enlightenment. “The sun of the depths shines” in this place, where the depths and the surface intertwine so that new life can take place.***********

When the black sun that rises into the night when those below and above sea level enter the field of vision, washes the darkness with darkness, those that are there reveal what fire will transform, wind will bring, the earth hides, the depth of the sea and what spirit has to say. (Leaving) The House Where We Grew Up advises to open the senses to what deep midnight has to say on the way of experiencing a journey with the wind instead of walking against it.

1 C. G. Jung, The Red Book, Translated by Okhan Gündüz, Kaknüs Publications, 2016, İstanbul, p. 131.

2 Mircea Eliade, Occultism, Witchcraft and Cultural Fashions, Translated by Cem Soydemir, Doğu Batı Publications, 2022, Ankara, p. 41.

3 C. G. Jung, Children’s Dreams, Translated by Canberk Şeref, Pinhan Publications, 2022, İstanbul, p. 13.

4 C. G. Jung, Dream Analyses, Translated by Adem Beyaz, Pinhan Publications, 2021, İstanbul, p. 191.
5 Stephen Hawking, Black Holes and Baby Universes, Translated by Nezihe Bahar, Alfa Bilim, 2018, İstanbul, p. 110.

6 ibid, p. 6. 7 ibid, p. 98.

8 Friedrich Nietzsche, Thus Spoke Zarathustra, Translated by Mustafa Tüzel, Türkiye İş Bankası Cultural Publications, 2005, İstanbul, p. 93.

9 C. G. Jung, Four Archetypes, Translated by Zehra Aksu Yılmazer, Metis Publications, 2017, İstanbul, p. 48.

10 ibid, p. 12 11 ibid, p. 126

11 ibid, p. 126